Pazartesi

ERIN MORGENSTERN * GECE SİRKİ

Ben sirk konseptini çok seviyorum. Kostümleri, müzikleri, şaşırtan gösterileri, hatta abur cuburları bile inanılmaz büyülüyor beni. Hatırlıyorum, çocukken TRT'de haftasonları sirk gösterileri yayınlanırdı, o kadar keyif alırdım ki izlerken, dünya yıkılsa umrumda olmazdı. Halen ne zaman sirklerle ilgili birşey görsem zaman kavramını yitirebiliyorum, yaşımı başımı unutuyorum.

O yüzden bir kitapçıya girip adı "Gece Sirki" olan ve üzerinde sirk çadırı resmi olan bir kitabı sorgusuz sualsiz üstüne çullanmak suretiyle sahiplenmem gayet normal karşılanabilir.

Romanda yer alan Gece Sirki (le Cirque des Rêves) nerede kurulacağı bilinmeyen, sürpriz misafir gibi bir sabah aniden ortaya çıkan bir çadırlar sürüsü. Gündüz saatlerinde hiçbir yaşam belirtisinin görülmediği bu sirk, gece olduğunda kapılarını ziyaretçilerine açarak, daha önce eşi benzeri görülmemiş yapısı ve gösterileriyle gittiği her yerde insanları kendine aşık hatta bağımlı hale getiriyor. 

Sirk, yatırımcıların, mühendislerin, ve sanatçıların özel akşam yemeklerinde bir araya gelerek paylaştıkları fikirlerle şekillenmeye başlamış, uygulama aşamasında işin içine sihir becerileri olan illüzyonistler de girmiş ve son halini almış. Aslında son hali demek doğru olmaz, çünkü sihirle birlikte sürekli değişen, kendini yenileyen bir yapısı var bu gösteriler zincirinin.

Bu illüzyonistler, olağanüstü güçlere sahip iki üstadın başlattığı bir yarışın sonucu olarak sirke dahil oluyor. Üstadlardan biri kendi kızını, diğeri ise evlatlık olarak aldığı genç bir oğlanı zorlu eğitimlere sokarak işe başlıyorlar. Bu iki çocuk, birbirlerini tanımadan büyüyor, sihir konusunda ustalaşıyor, bir yarışın içinde olduklarını bilmeden yolları kesişiyor, sonunda rakipten çok birbirlerinin tamamlayıcısı haline geliyorlar. Ama bu yarışta mutlaka bir galip ve bir mağlup olması gerekiyor.

Kitabı okurken sirki kanlı canlı görmek istedim, gösterileri izlemek istedim, tarçınlı karamelli elmalardan tatmak istedim, çadırlar arasında gezinmek istedim, böyle bir sirkin gerçek hayatta da olmasını istedim, istedim de istedim. Ama bu subjektif bir yorum tabi.

Anlatıma gelirsek, bazı tasvirler kafa karıştıran cinsten, gözümde canlandırmamın imkansız olduğu noktalar oldu. Bir de sanki sonunda, herşey oldu bittiye geldi gibi oldu. İşin içinde sihir varsa ve sonlar sihirle şekillendiriliyorsa, anlatımın biraz daha detaylı olmasını, sanki zaman yetişmemiş yada kağıt bitmiş o yüzden kısa kesmek zorunda kalınmış gibi hissettirmemesini isterdim.

Sonuç olarak, eğer sirklere karşı sempatiniz varsa, büyü sihir mevzularıyla ilgili şeyler okumaktan yada izlemekten keyif alıyorsanız, okuyun derim. Benim gibi okurken arada havalara bakarsınız, hayaller kurarsınız, sanki gerçek hayattan uyarlanmış gibi düşünüp bir an, sirkin ziyaretçilerini kıskanırsınız, illüzyon gösterileri videoları izlersiniz, izledikleriniz tatmin etmez o yüzden yine kitaba dönersiniz, hatta uyumadan önce okursanız belki güzel rüyalar bile görebilirsiniz.


Not: Çoğu insanın sirk anlayışı maalesef çemberden atlayan aslanlar ve iki ayağının üzerinde duran filler fikrinden öte gidemiyor. Bunlar sirklerin korkunç gerçekleri. Birkaç dakikalık gösteri için her türlü işkenceye maruz kalan, ne olduğundan bihaber masum hayvancıklara bakarken, yaptıkları gösterilerden çok gözlerindeki korkuyu, sırtlarındaki kapanmamış yara izlerini görüyorum, insanlığımdan tiksiniyorum.

İnternet üzerinde sirk gerçekleriyle ilgili birçok döküman ve (yüreğiniz kaldırırsa) fotoğraf-video bulabilirsiniz. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder